-McKinsey & Company, her yıl düzenli olarak hazırladığı global enerji perspektifi (GEP) 2021 raporunu yayınladı. Pandeminin neden olduğu küresel ekonomik krizi ve enerji sektöründe yaşananları mercek altına alan rapor, enerji sistemlerinde ve talebindeki dönüşümü ortaya koyuyor.
AYRINTILAR! McKinsey & Company, her yıl düzenli olarak hazırladığı Global Enerji Perspektifi (GEP) 2021 raporunu yayınladı. Pandeminin neden olduğu küresel ekonomik krizi ve enerji sektöründe yaşananları mercek altına alan rapor, enerji sistemlerinde ve talebindeki dönüşümü ortaya koyuyor. McKinsey uzmanlarının, dönüşüm hızı ve ölçeğiyle ilgili belirsizlikleri yansıtmak için hazırladıkları 4 ayrı senaryo çerçevesinde, öne çıkan öngörülerin sunulduğu raporda yenilenebilir enerji kaynaklarının, 2030 yılında küresel enerji sektörüne hakim olması beklendiği belirtiliyor.
Raporda yer alan ikinci temel bulgu ise toplam enerji tüketiminin katlanarak artması ve bu süreçte hidrojenin öne çıkabileceği senaryolara dayanıyor. 2030’larda maliyet açısından rekabetçi hale gelmesi beklenen hidrojenin, enerji geçişinde etkili olması bekleniyor. Güneş ve rüzgâr santrallerinin ise 2035 yılında dünyanın elektrik üretim kapasitesinin neredeyse yarısını oluşturacağı tahmin ediliyor. Bununla birlikte fosil yakıtlara olan talebin zirveye ulaşıp düşüşe geçmeye başlayacağı tarihlerin de öne geldiği görülüyor. 2014 yılındaki zirvesinden sonra talep miktarındaki düşüş trendi süren kömür, McKinsey uzmanlarına göre; 2050 yılına gelindiğinde, ancak 1990 yılındaki talep miktarına geri dönüyor. Her üç fosil yakıt, talepteki uzun vadeli düşüşe rağmen, küresel enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Referans senaryoya göre küresel enerji talebinin yarısından fazlası 2050 yılına kadar fosil yakıtlar tarafından karşılanıyor. Fosil yakıtlar içerisinde petrol ve gaz talebi kimya sektörünün devam etmesi beklenen güçlü talebi ile yerini koruyacak tahmini mevcut. Yenilenebilir enerjilere hızlandırılmış geçiş senaryosu gerçekleşirse fosil yakıt tüketiminin azalan tüketim payına bağlı olarak, 2050’de karbon emisyon miktarının referans senaryodan yüzde 20 daha düşük olması mümkün görünüyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının maliyet avantajları sayesinde, 2030 yılında küresel enerji sektörüne hâkim olacağını belirten McKinsey & Company Ortağı ve Bölge Enerji Çalışma Grubu Lideri Eren Çetinkaya; “Enerji sektöründeki mevcut eğilimlerin önümüzdeki on yılda da süreceğini tahmin ediyoruz. Yatırım maliyetlerindeki düşüşe, enerji depolama teknolojisindeki gelişmeler eklendikçe; yenilenebilir kaynaklar, fosil yakıtlara karşı daha rekabetçi hale geliyor. Bu çerçevede, yenilenebilir kaynaklarından üretilecek hidrojenin payındaki artışın daha hızlı olacağını öngörüyoruz. Maliyet açısından elde edeceği avantajla hidrojenin, 2030’larda sektörün ‘oyun değiştiricisi’ haline gelebileceğini düşünüyoruz. Bunlarla birlikte Global Enerji Perspektifi raporumuz, yenilenebilir enerjideki bütün bu olumlu gelişmelerin, küresel ısınmada bir eşik noktası olan 1,5 ° C sınırının altında kalmaya yetmeyeceğini ortaya koyuyor. McKinsey 1,5°C yol haritası senaryomuza göre; küresel ölçekte karbon emisyonunu, 2030’a kadar yüzde 50 ve 2050’ye kadar da yüzde 85 oranında düşürmemiz gerekiyor” dedi.
AYRINTILAR!