ayrıntılar...
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Ahmet Demirak ile Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İleri Teknolojiler Ana Bilim Dalı Başkanı ve Gazi Üniversitesi Temel ve Mühendislik Bilimleri Merkez Laboratuvarı Uygulama ve Araştırma Merkezi (GÜTMAM) Müdürü Prof. Dr. Sema Bilge Ocak, Türkiye’yi kavuran sıcakların ardından deniz suyu sıcaklığının normal değerlerin üzerinde seyretmesi nedeniyle Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) “soğutma suyu olarak kullanılacak Akdeniz’in maksimum sıcaklığı geçtiği ve bunun tehlike yarattığı” şeklindeki eleştirilere ilişkin görüşlerini dile getirdi.
"Dünyanın ilk 10 ekonomiye girme hedefi için zorunlu bir yatırım"
Avrupa ve Türkiye’deki rekor sıcaklıkların küresel ısınmanın beklenenden daha hızlı ilerlediğini net bir şekilde gözler önüne serdiğini belirten Prof. Dr. Ahmet Demirak, iklim değişikliğiyle etkili şekilde mücadele edebilmek amacıyla nükleer dahil düşük karbonlu enerji kaynaklarının tamamından faydalanmanın kaçınılmaz olduğunu vurguladı. “Türkiye açısından bakıldığında Akkuyu NGS’yi Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele, düşük karbonlu ekonomiye geçme hedefi, enerji arz güvenliği stratejilerinde başarılı olunabilmesi ve dünyanın ilk 10 ekonomiye girme hedefi için zorunlu bir yatırım” olarak niteleyen Prof. Dr. Demirak, şöyle konuştu: “Akkuyu NGS, Akdeniz Bölgesi ekosistemi için de son derece önemlidir. Elbette ki dünyanın yaşadığı anormal iklim krizi karşında soğutma suyu kullanılan tüm sistemlerde önlemler alınmaktadır ve alınacaktır. Akkuyu NGS, her türlü kriz yönetiminde yeni nesil ve güvenilir teknolojiye sahip olmasının yanı sıra, yıllar içinde kendini ispatlamış, sürekli iyileştirmeler ve tecrübelerle geliştirilmiş bir 3+ Nesil santral örneğidir. Akkuyu NGS projesinde tüm ulusal uluslararası standartların yanı sıra Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı gerekliliklerine uyulmak zorunda. Santralin inşa edildiği bölgedeki doğal ortamlar düzenli olarak izleniyor ve 24 saat boyunca su sıcaklığı ölçümleri yapılıyor. Santralin soğutma sistemi, Türkiye’nin iklim özellikleri göz önüne alınarak geliştirildi ve yerel deniz suyu sıcaklıklarıyla uyumlu tasarlandı. Akkuyu Projesi’nin soğutma suyu sistemi ile ilgili konular, 2014 yılında onaylanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun ilgili bölümünde ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Deniz hidroteknik mühendislik yapılarının tasarımı aşamasında hem su alma hem de deşarj termal modelleri yaz ve kış koşulları için hazırlanmıştır. Deniz suyu sıcaklığı değişimleri Akkuyu NGS sahası çevresindeki tüm su alanları için ayrıntılı olarak hesaplanmıştır. Yapılan termal modelleme çalışmaları sonuçlarına göre, deniz suyu sıcaklığının deşarj nedeniyle sadece 0,5˚C artması beklenmektedir. Bu sıcaklık artışı Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Hükümlerine uygundur.”
Prof. Dr. Sema Bilge Ocak da nükleer enerjinin hava koşullarından etkilenmediğine ve iklim değişikliği ile mücadelede öne çıkan düşük karbonlu enerji kaynağı olduğuna dikkat çekerek, Akkuyu’da kullanılacak soğutma suyu eleştirilerine yönelik şunları söyledi: “Akkuyu NGS’de kullanılan VVER-1200 reaktörleri, uzun yıllar süren teknoloji alanındaki iyileştirmeler sonucunda günümüzdeki 3+ Nesil seviyesine getirildiği için soğutma suyunun farklı yollar ile temini veya santralin çalışmaması gibi bir ihtimal yoktur. Mevcut sıcaklık sınırlamalarının nedeni, reaktör tasarımının dayandığı ekonomik optimizasyondur. Bir nükleer enerji santralinin elektrik üretimi, reaktör sabit güçte çalışsa bile değişkenlik gösterir. Türbin, soğuk su ile soğutulduğunda daha verimli çalışır, bu nedenle elektrik üretimi kış aylarında en yüksek seviyeye ulaşır. Deniz suyunun tasarımda öngörülenden daha sıcak olması durumunda ise enerji üretimi azaltılabilir. Bununla beraber reaktörlerin, deniz ısındığında bile tam güçte çalıştırılabilecek şekilde uyarlanması mümkündür.”
“415 nükleer reaktörün %40’tan fazlası kıyı bölgelerinde”
Demirak, Akkuyu NGS’de geliştirilen once-through soğutma sisteminin uzun süredir Fransa, İngiltere, Finlandiya ve İsveç de dahil olmak üzere birçok ülkede yer alan nükleer santrallerde kullanıldığına işaret ederek, “Akkuyu NGS’de deniz suyunu alıp sonra boşaltmak amacıyla özel olarak geliştirilmiş soğutma sistemleri kullanılıyor ve deniz suyunun fiziksel, kimyasal ya da radyolojik etkilere maruz kalmayacağı bir tasarıma sahip. Akkuyu’da kullanılacak VVER tipi reaktör teknolojisi, 1 megawatt elektrik üretebilmek için kullanılan su miktarının önceki nesil reaktörlere göre oldukça düşük olmasını sağlamıştır. Sinop’ta ve Trakya bölgesinde düşünülen yeni nükleer santral projeleri için Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecine anormal iklim etkilerini dahil etmek, nükleer enerji santralleri için yeni bir vizyon olacaktır” diye konuştu.
NGS’lerin genelde su kenarlarında kurulduğunu hatırlatan Prof. Dr. Ahmet Demirak, bu konuda küresel bir deneyim olduğunun altını çizdi. Demirak, “NGS’ler büyük su kütleleri, nehirler ve denizlerin kıyısında yer almaktadır. Fransa, Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore’de durum böyledir; denizler ve nehirler büyük bir soğutma havuzu olarak kullanılmaktadır. Faaliyet gösteren 415 nükleer reaktörün %40’tan fazlası kıyı bölgelerinde yer almaktadır. Su, fauna ve floranın sürekli izlenmesi, su sıcaklığından etkilenebilecek fiziko-kimyasal ve biyolojik parametrelerin takip edilmesini mümkün kılar. Sınırların aşılması durumunda reaktörlerin gücü azaltılır, hatta reaktörlerin faaliyeti durdurulabilir. Nükleer enerjinin küresel ısınmanın azaltılması için temel stratejilerinden biri olmaya devam etmesi önemlidir. Bu anormal iklim krizi risklerine karşı nükleer altyapılarda bazı önlemler alınabilir. Su kirliliği kontrol yönetmeliklerinde değişiklikler yapılabilir Nitekim Avrupa Komisyonu’nun 2023’te kabul edilen Kentsel Atık Su Arıtma Direktifi, endüstriyel deşarjların termal etkilerini en aza indirmek için güncellenmiş standartlar içermektedir” ifadelerini kullandı. Fransa’nın Garonne nehri kıyısındaki Golfech nükleer santralini örnek gösteren Demirak, aşırı sıcaklar nedeniyle santralin 2’nci ünitesinin kapatıldığını, 1’inci ünitesinin çalışmaya devam ettiğini ve güç çıkışının yönetmeliklere uygun olarak ayarlandığını belirtti.
“Reaktörlerin, deniz ısındığında bile tam güçte çalıştırılabilecek şekilde uyarlanması mümkün”
Deniz suyu sıcaklığının tasarımda öngörülen değerlerin üzerine çıkması gibi durumlarda enerji üretiminin azaltılabileceğini söyleyen Prof. Dr. Sema Bilge Ocak, bu konuda şu değerlendirmeyi yaptı: “Deniz soğukken, ısı değiştiricilerin çok yüksek soğutma kapasitesi vardır. Ancak deniz daha sıcak olduğunda kapasite düşer. Deniz suyu sıcaklığı artmaya başladığında, reaktör sisteminin soğutma kapasitesi azalır. Bir noktada, soğutma kapasitesinin, bir durdurma gelmesi durumunda üretilmesi muhtemel ısı düşüşü ile eşleşecek kadar düştüğü sınıra ulaşılır. Bu noktada, reaktör gücü, dolayısıyla elektrik üretimi buna göre azaltılmalıdır. Reaktör gücünü düşürerek, reaktörün durdurulması gerektiğinde soğutma ihtiyacı azaltılmış olur. Böylece daha sıcak soğutma suyu kabul edilebilir.”
Elektrik santrali kontrol odasındaki reaktör operatörlerinin bu konuda eğitimli olduklarını ve deniz suyu sıcaklığının bir fonksiyonu olarak en yüksek izin verilen reaktör gücünü gösteren grafiklere başvurduklarını söyleyen Prof. Dr. Sema Bilge Ocak, “Deniz suyu sıcaklığı yükselmeye devam ederse, reaktör gücü ve elektrik üretimi daha da azaltılacaktır. Ancak deniz suyu sıcaklığı düştüğü anda kontrol odası personeli reaktör gücünü tekrar artırmaya başlar. Örneğin yapılan hesaplamalara göre bir reaktör gücü, deniz suyu sıcaklığı 22 C ° de %2,4, 26 C ° % 4,3, 30 C ° de %5,4 azalmalıdır. Aynı zamanda, mühendislik teknolojilerin geliştirilmesi ile yeni ve gelişmiş soğutma teknolojileri kullanılarak reaktörün verimliliği de artırabilir” diye konuştu.
Nükleer santralin radyasyon yayacağına ilişkin de kamuoyunda yanlış algıların bulunduğunu belirten Prof. Dr. Sema Bilge Ocak, Gazi Üniversitesi Temel ve Mühendislik Bilimleri Merkez Laboratuvarı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (GÜTMAM) bulunan Gama Spektrometresi Laboratuvarı’nda NGS’nin çevreye etkilerinin sürekli olarak incelendiğini vurguladı. Prof. Dr. Sema Bilge Ocak, “Akkuyu NGS’nin çevresinden alınan örneklerle nükleer güç santrali hizmete geçmeden önce ve sonra doğal radyoaktivite seviyesinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. GÜTMAM’da numune hazırlama yöntemleri uygulanarak gama spektrometresi yöntemiyle numunelerin içeriklerindeki doğal (238U, 232Th ve 40K) ve yapay (137Cs) radyoaktivite konsantrasyonlarının NGS hizmete geçmeden önce ve sonra ölçülmesi planlanmıştır” dedi.
(nükleer enerji - enerji ekonomisi)